Muris muvazaası her ne kadar kanun ile düzenlenmiş bir husus olmasa da Yargıtay İçtihatları ile sınır ve kapsamları çizilmiştir. Bu doğrultuda miras bırakanın gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını mirasçılarından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek satış veya sair tasarruflar ile devre veyahut buna benzer işlemlere konu etmesi halinde muris muvazaasından bahsedilir.
Muris muvazaasına ilişkin ilk Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 01.04.1974/1-2 sayılı karardır. İlgili kararda;
Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklı (muvazaalı) olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilirler.
denmek suretiyle muris muvazaasının varlığı kabul edilmiştir.
Muris muvazaasında incelenen konular şu şekildedir;
Miras bırakanın bedelini ödemek suretiyle 3.kişi adına tescil ettirdiği taşınmazlar gizli bağış konusu olmakla birlikte muris muvazaasına konu edilemezler.
Yargıtay 1. HD 2014/16629 E., 2016/5200 K., sayılı kararında
… Murisin sağlık sorunlarının bulunduğu, miras bırakanın eşi öldükten sonra 15 yıl kadar davalının yanında kaldığı, miras bırakana davalının bakıp ilgilendiği, ayrıca çekişme konusu taşınmazın minnet duygusu ile davalıya verildiği hususunun davacının da kabulünde olduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın değerinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin, başka bir ifadeyle, malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya emek de olabileceği kabul edilmelidir. … miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirastan mal kaçırmak olmadığı kabul edilmelidir.
Muris muvazaası davası, herhangi bir zamanaşımına veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde ve Asliye Hukuk Mahkemesinde ikame edilmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/1-560 E., 2015/2371 K. sayılı kararında
Dava ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal, tescil ve tenkis isteklerine ilişkindir. Muvazaa iddiasına dayalı davaların zamanaşımına ve hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği yargısal uygulamayla benimsenmiştir. Muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir zamanın geçmesi ile görünürdeki işlemin geçerli hale gelemeyeceği kuşkusuz bulunduğundan, muvazaa iddiası her zaman ileri sürülebilir. Bu nedenle muvazaa iddialarında zamanaşımı kabul edilmemiştir.
Yargılama sürecinin en iyi şekilde takip edilebilmesi ve hak kaybı yaşanmaması için yasal mevzuatların güncel takibi gerekmekte olup sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi için Avukat aracılığıyla hukuki destek alınması tavsiye edilir.
Tenkis davası miras bırakan kimsenin mevcut tasarruflarıyla mirasçıların saklı pay oranlarını ihlal etmesi halinde gündeme gelmektedir. (Saklı pay ile ilgili olarak detaylı açıklama saklı pay makalesinde açıklanmıştır. Saklı Pay Nedir?)
Saklı payı ihlal edilen mirasçıların bu haklarını talep etmeleri için bu hususu def’i veya dava yolu ile ortaya koymaları gerekmektedir.
Kural olarak ölüme bağlı tasarruflar tenkis konusu olsa da miras bırakanın sağlığındayken yaptığı tasarruflar da tenkise konu olabilmektedir.
Tenkis konusu olabilecek tasarruflar şu şekildedir;
Tenkis davasında saklı payın ihlal edildiğinin öğrenilmesinden itibaren 1 yıllık ve her halükarda da 10 yıllık hak düşürücü süre bulunmaktadır.
Hangi durumlarda ve ne şekilde saklı pay hesabının yapılacağı aşağıda belirtilen Yargıtay kararında açıklanmaktadır.
Yargıtay 3. HD 2017/152 E., 2017/13094 K., sayılı ilamında;
Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi için, kazandırma konusu tereke ile kazandırma dışı terekenin tümü ile bilinmesi gerekir. Bunun için, tereke ile ilgili bütün kayıt ve belgeler dosyaya getirilmelidir. Murisin, temlik dışı taşınmazların tapu kayıtları ve diğer belgeleri mahkemece resen tespit edilir. Miras bırakanın, saklı payı zedeleyip zedelemediği net tereke üzerinden hesaplanır. Net tereke ise, terekenin aktifinden terekenin pasifinin indirilmesi ile bulunur. Terekenin aktifi, miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mal varlığı ile denkleştirme ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Terekenin aktifini, temlik edilenler ile temlik dışı bırakılanlar oluşturmaktadır. Temlik edilenler ve temlik dışı olan taşınmazların miras bırakanın ölüm tarihindeki değerine göre hesaplanır. Saklı paya el atmanın doğru olarak belirlenmesi için miras bırakana ait her türlü mal varlığı değerinin saptanması gerekir. Terekenin pasifini, Türk Medeni Kanunu 507/2 maddesinde açıklandığı gibi, miras bırakanın borçları, cenaze giderleri, terekenin mühürlenmesi ve yazım giderleri, miras bırakan ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kimselerin üç aylık geçim giderleri terekeden indirilir. Net tereke, bu şekilde hesap edildikten sonra; davacıların, net tereke üzerinden miras payı bulunur ve daha sonra saklı payları belirlenir.
denilmektedir.
Yargıtay 3. HD 2013/3129 E., 2013/4626 K. sayılı kararında;
Tenkisin gerekip gerekmeyeceği, gerekiyorsa ne oranda ve ne miktarda gerekeceği önceden bilinemez. Bunun için, mahkemece; öncelikle tereke mal varlığı tespit edilmeli, uzman bilirkişi heyetine tenkisle ilgili ayrıntılı bir hesap yaptırılmalıdır…
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/2-581 E., 2005/672 K. sayılı kararında;
Mahkemece yapılacak iş, miras bırakanın taşınmazlar alınırken verdiği bedellerin (paraların) mirasın açıldığı tarihte ulaştığı değerlerinin; paranın satın alma gücündeki değişimlerin usulünce belirli kriterler dikkate alınmak suretiyle hesaplanması, gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan, taraf, yargıç ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınması, bu yolla belirlenen değerin tenkisine hükmedilmesinden ibarettir.
Yargılama sürecinin en iyi şekilde takip edilebilmesi ve hak kaybı yaşanmaması için yasal mevzuatların güncel takibi gerekmekte olup sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi için Avukat aracılığıyla hukuki destek alınması tavsiye edilir.
Miras bırakan kimsenin alt soyu, ana ve babası ile eşinin saklı pay hakkı bulunmaktadır. Saklı pay hakkı bu sayılan kimselerin kanunla belirlenen paylarının korunması amacıyla bu kısma tekabül eden varlıklar üzerindeki haklarını ifade eder.
Miras bırakan, anılan kişilerin saklı pay hakkını aşmayacak şekilde terekesi üzerinde ölüme bağlı tasarruflarda bulunabilir.
Hangi durumlarda ve ne şekilde saklı pay hesabının yapılacağı aşağıda belirtilen Yargıtay kararında açıklanmaktadır.
Yargıtay 3. HD 2017/152 E., 2017/13094 K., sayılı ilamında
Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi için, kazandırma konusu tereke ile kazandırma dışı terekenin tümü ile bilinmesi gerekir. Bunun için, tereke ile ilgili bütün kayıt ve belgeler dosyaya getirilmelidir. Murisin, temlik dışı taşınmazların tapu kayıtları ve diğer belgeleri mahkemece resen tespit edilir. Miras bırakanın, saklı payı zedeleyip zedelemediği net tereke üzerinden hesaplanır. Net tereke ise, terekenin aktifinden terekenin pasifinin indirilmesi ile bulunur. Terekenin aktifi, miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mal varlığı ile denkleştirme ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Terekenin aktifini, temlik edilenler ile temlik dışı bırakılanlar oluşturmaktadır. Temlik edilenler ve temlik dışı olan taşınmazların miras bırakanın ölüm tarihindeki değerine göre hesaplanır. Saklı paya el atmanın doğru olarak belirlenmesi için miras bırakana ait her türlü mal varlığı değerinin saptanması gerekir. Terekenin pasifini, Türk Medeni Kanunu 507/2 maddesinde açıklandığı gibi, miras bırakanın borçları, cenaze giderleri, terekenin mühürlenmesi ve yazım giderleri, miras bırakan ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kimselerin üç aylık geçim giderleri terekeden indirilir. Net tereke, bu şekilde hesap edildikten sonra; davacıların, net tereke üzerinden miras payı bulunur ve daha sonra saklı payları belirlenir.
denilmektedir.
Yargılama sürecinin en iyi şekilde takip edilebilmesi ve hak kaybı yaşanmaması için yasal mevzuatların güncel takibi gerekmekte olup sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi için Avukat aracılığıyla hukuki destek alınması tavsiye edilir.
Miras bırakan kimsenin terekesinde yasal olarak hak sahibi olan kimselere mirasçı denilir. Medeni kanun kapsamında mirasçılar yasal ve atanmış olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Yasal mirasçı denildiği takdirde öncelikle kan hısımları akla gelmektedir. Bu doğrultuda kanunda arandığı şekilde kan hısımı olarak 3. Zümreye kadar olan kimseler mirasçı sıfatına haizdir.
Kısaca değinecek olursak 1. Zümre, miras bırakanın alt soyu yani çocukları ve torunlarıdır.
2. Zümre ise miras bırakanın kimsenin alt soyu olan kimsenin bulunmaması halinde devreye girer. Bu zümreye dahil olan mirasçılar miras bırakanın kardeşleri, yeğenleri ve kardeş torunlarıdır.
3. Zümreye dahil olan mirasçılar ise 1. ve 2.Zümre mirasçıları olmaması halinde hak sahibi olacaktır. Bu zümreyi de miras bırakanın büyük ana, büyük baba, teyze, hala ve amcadır.
Sağ kalan eş ise miras bırakanın yasal mirasçılarından olup miras hakkı da hangi zümre ile mirasçı kaldığı değerlendirilerek belirlenecektir. Ek olarak sağ kalan eşin mal rejiminin tasfiyesinden doğan hakları da bulunmaktadır. Bu doğrultuda terekenin tasfiyesinden önce mal rejimin tasfiyesinin sonucunun beklenmesi gerekmektedir.
Evlatlık olan kimsenin mirasçılık hakkı ise miras bırakanın alt soyu ile aynı olmaktadır. Ek olarak evlatlık olan kimsenin biyolojik ailesi ile mirasçılığı da devam ederken evlat edinen ve mirasçıları da evlatlığa mirasçı olmamaktadır.
Yasal mirasçılardan farklı olarak atanmış mirasçılar bu yönde yasal bir tasarruf da yoksa miras bırakanın vefatı ile derhal hak sahibi olmamaktadır. Özetle atanmış mirasçılar, miras bırakanın ölüme bağlı bir tasarrufla atadığı mirasçılardır. Bu durum miras bırakan kimsenin tereke konusu varlığının bir kısmını veya tamamını genellikle belirli bir kişiye vasiyetname veya miras sözleşmesi ile bırakması halinde meydana gelmektedir.
Yargılama sürecinin en iyi şekilde takip edilebilmesi ve hak kaybı yaşanmaması için yasal mevzuatların güncel takibi gerekmekte olup sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi için Avukat aracılığıyla hukuki destek alınması tavsiye edilir.
Tarafların evlilik birliği süresince yahut evliliklerinin sona ermesine müteakip iddet müddeti içerisinde dünyaya gelen çocukların soy bağı karine olarak koca ile kurulur. İşte bu noktada kurulan soy bağı gerçeğe uygun değilse ilgililer soy bağının reddine ilişkin talepte bulunabilir.
Aile hukuku’nun konusunu oluşturan Soy bağının reddine ilişkin davanın, soy bağı kurulan koca, çocuk yahut diğer ilgililer tarafından süresi içerisinde açılması gerekir. Soy bağının reddini talep eden çocuk ergin değilse öncelikle kendisine temsil kayyımı atanması gerekmektedir.
Soy bağının reddi davası ile nüfus kaydının düzeltilmesi davaları ayrı davalardır. Nüfus kaydının düzeltilmesi davası herhangi bir hak düşürücü süreye yahut zamanaşımına tabi olmaksızın nüfus kaydının gerçek durumu yansıtmamasıyla birlikte baştan itibaren kütüğe yanlış geçirilmesi halinde her türlü delille ikame edilebilir.
Soy bağının reddine ilişkin davalar Aile Mahkemelerinde görülürken nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalar ise Asliye hukuk Mahkemesinde görülür.
Yargılama sürecinin en iyi şekilde takip edilebilmesi ve hak kaybı yaşanmaması için yasal mevzuatların güncel takibi gerekmekte olup sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi için Avukat aracılığıyla hukuki destek alınması tavsiye edilir.
Yargılama sürecinin en iyi şekilde takip edilebilmesi ve hak kaybı yaşanmaması için yasal mevzuatların güncel takibi gerekmekte olup sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi için Avukat aracılığıyla hukuki destek alınması tavsiye edilir.
Yeterli şüphe olması halinde, uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı altı ayı aşmayan suçlar kapsamında olan failin de kabul etmesi halinde kanundaki şartların yerine getirilmesi üzerine önödeme kurumundan yararlanılabilir.
Fail önödeme talebinin ardından Cumhuriyet Başsavcılığınca buna ilişkin tebligatın tarafına yapılmasına müteakip 10 gün içerisinde belirlenen tutarı ödemekle mükelleftir. Bu tutarın birer ay ara ile üç eşit taksit hâlinde ödenmesi de mümkündür.
Soruşturma aşamasında ilgili tutar tamamen ödendikten sonra kamu davası açılmaz.
Kovuşturma aşamasında ise önödeme kapsamındaki suçlara ilişkin sürecin tamamlanması üzerine kamu davası düşer.
Ancak taksitlerin süresinde veya 10 günlük sürede ilgili tutarın tamamının ödenmemesi hâlinde önödeme hükümsüz kalır ve soruşturmaya veya kovuşturmaya devam edilir.
Yargılama sürecinin en iyi şekilde takip edilebilmesi ve hak kaybı yaşanmaması için yasal mevzuatların güncel takibi gerekmekte olup sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi için Avukat aracılığıyla hukuki destek alınması tavsiye edilir.
Koruma tedbirlerinin ihlali için öncelikle bir önceki yayında belirtilen (Daha detaylı bilgi için Şiddet mağduru olan ya da olma ihtimali bulunanlar boşanma davası ile birlikte hangi koruma tedbirlerini isteyebilir? adlı makaleyi inceleyebilirsiniz) yahut kanunda öngörülen tedbir kararlarına hükmedilmesi gerekmektedir.
Bu doğrultuda hükmedilen tedbir kararlarının ihlali halinde;
Yargılama sürecinin en iyi şekilde takip edilebilmesi ve hak kaybı yaşanmaması için yasal mevzuatların güncel takibi gerekmekte olup sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi için Avukat aracılığıyla hukuki destek alınması tavsiye edilir.
Şiddet mağduru olan ya da olma ihtimali bulunanlar boşanma davası ile birlikte hangi koruma tedbirlerini isteyebilir?
Yargılama sürecinin en iyi şekilde takip edilebilmesi ve hak kaybı yaşanmaması için yasal mevzuatların güncel takibi gerekmekte olup sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi için Avukat aracılığıyla hukuki destek alınması tavsiye edilir.